Haberler

Anasayfa

Haberler

"Türkiye: Katılım Bankacılığı Sektörünün Finansal Performansı"

*By Fatma Çınar

Türkiye’de katılım finansı, 1980’lerden itibaren İslami finans prensipleri üzerine inşa edilerek finans sektörünün önemli ve dinamik bir bileşeni haline gelmiştir. Kâr-zarar ortaklığı esasına dayanan bu sistem hem İslami finansın hem de etik bankacılığın evrensel ilkelerinin bir sentezini sunarak finansal kapsayıcılığı artırmakta ve reel ekonomiye doğrudan katkı sağlamaktadır. Kurumsal temelleri 1983 yılında atılan katılım finans sistemi, 2005 yılında yürürlüğe giren düzenlemelerle “katılım bankası” statüsünü kazanarak yasal çerçevede güçlenmiştir. Bu regülasyonlar sektördeki faaliyetlerin standartlaşmasını sağlarken, kamu denetiminin etkinliğini artırmış ve sektörel güveni pekiştirmiştir.


2015 sonrasında kamu destekli katılım bankalarının sektöre dâhil olmasıyla birlikte, Türkiye’de katılım finans ekosistemi önemli bir ivme kazanmıştır. Ziraat Katılım, Vakıf Katılım ve Emlak Katılım gibi kamu bankalarının sisteme entegre edilmesi hem sektördeki sermaye yapısını güçlendirmiş hem de ürün çeşitliliğini artırmıştır. 2025 yılı itibarıyla sektörün toplam bankacılık sermayesi içindeki payı %8’i aşarken, vadeli finansman, finansal kiralama ve sermaye piyasası araçları gibi ürünlerin yaygınlaşmasıyla birlikte hizmet alanı da genişlemiştir. Bu süreç, özellikle düşük gelir grupları ve finansal hizmetlere erişimi kısıtlı bölgeler için kapsayıcılığı artıran bir dönüm noktası olmuştur.

Sektörel büyümeyi düzenleyici çerçevede destekleyen bir diğer önemli adım ise, 2021 yılında Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası bünyesinde Katılım Bankacılığı Müdürlüğü ile Cumhurbaşkanlığı Yatırım ve Finans Ofisi çatısı altında Katılım Finans Dairesi Başkanlığı’nın kurulmasıdır. Katılım finans ilkelerine uygun para politikası araçlarının geliştirilmesini ve sektörün etkin şekilde izlenmesini sağlayan bu yapılar, stratejik yönetişim açısından kritik roller üstlenmiştir. Aynı yıl güncellenen Katılım Finans Strateji Belgesi ise dijitalleşme, sürdürülebilirlik, ürün çeşitliliği ve standardizasyon gibi alanlarda sektöre uzun vadeli bir vizyon kazandırarak kamu destekli dönüşüm sürecini niteliksel bir aşamaya taşımıştır.


Finansal performans açısından katılım bankacılığı, Türkiye finans sektöründe önemli bir paya sahiptir. 2025 yılı Nisan ayı itibarıyla sektördeki toplam aktif büyüklük 3 trilyon 148 milyar TL’ye ulaşmış ve bu rakam, Türkiye bankacılık sektörünün %8,4’ünü oluşturmaktadır. Kobi finansmanı kullandırımında ise aynı dönem içerisinde katılım bankaları 894 milyar TL kullandırım yaparak pazar payını sektöre oranla %12 seviyesine yükseltmiştir. Ülke genelinde yaygın bir hizmet ağı sunan katılım bankaları 2025 yılı 1.çeyrek verilerine göre 1.490 şube ve 21.869 çalışanıyla hizmet sunarken toplam müşteri sayısı ise 17.186.868 kişiye ulaşmıştır.

Fiziksel altyapının yanı sıra dijitalleşme alanında da kayda değer gelişmeler yaşanmıştır. Türkiye’de faaliyet gösteren iki dijital katılım bankası, sektörün teknoloji adaptasyonunu hızlandırmış; 6,6 milyon aktif dijital müşteri, 6,3 trilyon TL’lik işlem hacmi ve 182,7 milyon dijital işlem adediyle dijitalleşmenin ivmesini açıkça ortaya koymaktadır.


Bu dijitalleşme ivmesinin doğal bir uzantısı olarak, katılım bankacılığı sektörü fintech (finansal teknoloji) şirketleriyle işbirliğini artırarak yenilikçi çözümler üretmeye odaklanmıştır. Açık bankacılık uygulamaları, dijital cüzdanlar, API tabanlı hizmetler ve blockchain tabanlı güvenli işlem altyapıları, katılım finans kurumlarının hizmet modeline entegre edilmeye başlanmıştır. Katılım bankaları, özellikle ödeme sistemleri, mikro finansman, robo-danışmanlık ve dijital kimlik doğrulama gibi alanlarda fintech girişimlerle ortak projeler geliştirerek hem müşteri deneyimini zenginleştirmekte hem de operasyonel verimliliği artırmaktadır. Bu iş birlikleri, hem katılım esaslı finansal hizmetlerin çeşitlenmesini sağlamakta hem de genç ve teknolojiye duyarlı müşteri segmentine daha etkin ulaşılmasına olanak tanımaktadır. Böylece katılım bankacılığı, sadece geleneksel değerleri korumakla kalmayıp, aynı zamanda yenilikçi finansal teknolojilere entegre olarak küresel trendleri de yakalayabilmektedir.

Uluslararası işbirlikleri de katılım finansının gelişiminde kritik rol oynamaktadır. Türkiye, İslami finansın küresel merkezlerinden biri olarak, AAOIFI (Accounting and Auditing Organization for Islamic Financial Institutions), IFSB (Islamic Financial Services Board) gibi uluslararası standart belirleyici kurumlarla yakın işbirliği yürütmektedir. Ayrıca Ortadoğu, Güneydoğu Asya ve Afrika’daki katılım finans piyasalarıyla finansal ürün ve hizmet ihracı kapsamında stratejik ortaklıklar kurulmuştur. Bu çerçevede, Katılım Finans Strateji Belgesi’nin öncelikli hedefleri arasında uluslararası sermaye piyasalarına açılmak, sukuk ihracını artırmak ve küresel finans teknolojileriyle entegrasyonu sağlamak yer almaktadır. Nitekim Türkiye’de katılım bankaları, 2013–2025 yılları arasında toplam 588,9 milyar TL’lik sukuk ihracı gerçekleştirerek bu alandaki potansiyelini güçlü şekilde ortaya koymuştur. Türkiye’nin katılım finansındaki liderliği hem bu ihracat hacmi hem de uluslararası normlara dayalı yapısı sayesinde küresel pazarlarda rekabet avantajı elde etmektedir.


Tüm bu gelişmeler, Türkiye’de katılım finansının hem kurumsal altyapısını hem de stratejik vizyonunu küresel ölçekte yeniden tanımladığını göstermektedir. Geleneksel ilkelere bağlı kalırken yenilikçi finansal çözümlerle zenginleşen sektör, sürdürülebilir büyüme, finansal kapsayıcılık ve dijital dönüşüm hedefleri doğrultusunda ilerlemeye devam etmektedir. Ulusal ve uluslararası iş birlikleriyle desteklenen bu yolculuk, Türkiye’yi katılım finansında bölgesel bir lider ve küresel ölçekte etkili bir oyuncu konumuna taşımaktadır.


Fatma Çınar, Türkiye Katılım Bankaları Birliği'nin (TKBB) genel sekreter yardımcısıdır. Kendisiyle fatmacinar@tkbb.org.tr adresinden iletişime geçilebilir.


*Bu makale ilk olarak 16 Temmuz 2025 tarihli Cilt 22 Sayı 28’de yayınlanmıştır.